Anıl Kıral

Project Manager at Nesine
Collector @anilkrlcollection


Anıl Kıral

Project Manager at Nesine
Collector @anilkrlcollection

Linkedin

Instagram

Naif Bir Duygusallık: En Man Som Heter Ove

Uzun zamandır İskandinav sinemasından bir şeyler izleme fırsatım olmuyordu. En Man Som Heter Ove, Mubi’de karşıma çıkınca izlemek istedim. Tüm yazıyı okumadan önce bu filmi tek bir cümle ile özetlemem gerekirse, Çok yaşa İskandinav SinemasıFredrik Backman‘ın romanından uyarlanan ve beyaz perdeye Hannes Holm sayesinde aktarılan bu film uzun zamandır yaşamadığım değişik duyguları bana tekrar hatırlattı. Aslında film 2015 yılında çekilmiş ve ben bu filmi izlemekte çok geç kalmışım fakat son senelerin vasat filmlerinden sonra bu filmi iyi ki zamanında değil de şimdi izlemişim dedirtti.

Filmin konusu kısaca, yakın zamanda eşini kaybetmiş artık hayatı çekilmez ve keyifsiz hale gelen bir adamı, Ove‘yi anlatıyor. Filmin ilk sahnesinden sonuna kadar karakterin işlenmesi harika. Karaktere önce sinir olmamız, kişiyi yavaş yavaş tanımaya başlamamız, karaktere ısınmamız o kadar güzel işleniyor ki filmi izlerken bir an bile gözlerinizi kırpamıyorsunuz. Yer yer klişelere yer verse de, hikayesiyle çok fazla etkiliyor. Karakter gelişimini bu kadar iyi yapan nadir filmlerden birisi kesinlikle.

İskandinav insanı ve sineması deyince aklımıza her zaman soğukluk gelir. Fakat uzunca bir süre İskandinav sineması hayranı olan birisi olarak bu kadar sıcak başka bir İskandinav filmi izlemedim diyebilirim. Filmin konusu, yaşanan bazı kalp kırıcı olaylar, kara mizahı ve yer yer gerilmenize rağmen filmi izlerken içiniz her zaman sıcacık oluyor. Metaforlarıyla, diyaloglarıyla o kadar mükemmel kurgulanmış bir senaryo ki filmin bir sonraki sahnesini merak etmek yerine sürekli olarak izlediğiniz sahnenin keyfini sonuna kadar yaşamak ve o sahnenin hiç bitmemesini istiyorsunuz neredeyse. Bu yönüyle ele aldığımızda da filmin sanatsal kısmının ne kadar güçlü olduğunu tahmin etmeniz çok zor değil. Film bu yönüyle tam bir Haneke filmi diyebilirim aslında, yıllardır bas bas bağırdığı “Filmin sonu değil, filmin yolculuğu önemlidir” fikrinin somuta dökülmüş örneklerinden birisi olmuş film.

Çekimleri, sekanslar üzerinizde büyük etki bırakmıyor. Tipik bir soğuk İskandinav filmi. Fakat diyaloglar ve karakterler o kadar güzel işlenmiş ki, filmi bir süre sonra teknik olarak incelemeyi tamamen bırakıp, sadece konuya ve hikayeye odaklanmaya başlıyorsunuz. Hikaye o kadar güzel kurgulanmış ki, sanki tek bir sahnenin bile yerini değiştirseniz tüm film mahvolacakmış gibi. Hiç bir zaman sıkıcı olmadan ve yer yer seyirciye mola verdirtecek şekilde oluşturulmuş muhteşem bir kurgu örneği.

Filmin tamamen hikayesine dalmadan önce son bir oyunculuklardan bahsetmek istiyorum. Ana karakterimiz olan Ove’yi canlandıran Rolf Lassgård ve en az O’nun kadar filmin orta yerinde olan Parvaneh karakterini canlandıran Bahar Pars çok güzel iş çıkarmışlar. Fakat yukarıda dediğim gibi, film zaten teknik olarak (Oyunculuk, kurgu, görüntü vs.) çok üst düzey bir film değil, bu yüzden çok üst düzey bir oyunculuk performansı diyemiyorum fakat tam olarak filme yaraşır şekilde, filmin tam istediğini verecek şekilde oynamışlar. Bunun yanında diğer karakterlerin de tek tek hakkını vermek lazım. Film içerisinde gözünüze çarpan hiç bir kötü oyunculuk anı bulunmuyor.

Filmin hikayesine ve içerisinde yer alan değerli bölümlere gelelim.. Öncelikle filmin aslında soğuk bir konuyu ele almasına rağmen içimizi bu kadar sıcak tutmasının sebebi, karakterlerin birbirlerine duyduğu karşılıksız sevgi ve saygıdan geliyor. Filmin ilk başında herkesi sinir edebilecek bir karaktere sahip olan Ove, film ilerledikçe aslında kedi kadar yumuşak kalbini ortaya çıkarmaya başlıyor. Başta da belirttiğim gibi, filmin bir çok yerinde klişe diyebileceğiniz sahnelere rastlayabilirsiniz hatta filmin tüm konusu bile klişe gibi gelebilir fakat nedense ben bu filmi izlerken çok orjinal bir film izliyormuşum gibi, sanki daha önce hiç bu klişelere denk gelmemişim gibi hissettim.

İntihar etmek üzere olan Ove’nin, başarısız intihar girişimleriyle başlıyoruz. Aslında elinden her iş gelen, tabir-i caizse eski kafalı ama sağlam vücutlu ve elindeki her işi başarılı bir şekilde yapan bu karakterin bir türlü intihar edememesi, akıllara aslında içten içe hayata karşı beslediği sevgiyi hissettiriyor. Bir araba motorunun her şeyini bilen, ömrü trenlerin bakımlarıyla geçen ve çok düzenli olan bir kişinin ölmeyi becerememesi, O’nun hikayenin sonlarına doğru ortaya çıkan hayata karşı sevgisine çok güzel bir gönderme olmuş.

Aslında ölmek istemeyen fakat hayatından bir türlü keyif alamayan Ove’nin imdadına İran’dan gelmiş bir kadın olan Parvaneh yetişiyor. Aslında Parvaneh’e kadar çevresindeki herkes Ove’ye yardımcı olmak istiyor fakat bu yolda hiç birisi Parvaneh kadar istikrarlı değil. Filmin çoğu sahnesinde aslında Parvaneh’in yapabileceği işleri Ove’ye yaptırdığına şahit oluyoruz. Bunun sebebi Ove’nin kendine inanmasını ve kendi içindeki sevgiyi bulmasını sağlarsa O’nu tekrar hayata döndürebileceğine inanması. Tam olarak da böyle oluyor aslında, hatta filmin sonunda kendi bebeğini bir bahane ile Ove’nin kucağına bırakıp, Ove’nin hayatında en büyük yıkımlardan birisi olan beşiğe, bebeği kendisinin koymasını sağlıyor. Bunun yanında bazı sahnelerde de Parvaneh’in imdadına Ove yetişiyor. Zaten bu tür sahneler o kadar iyi işleniyor ki bir süre sonra, Ove daha doğmadan kaybettiği çocuğu yerine Parvaneh’i net bir şekilde koyabiliyor. Hayatında kaybettiği amacı ve anlamı Parvaneh ve O’nun ailesi ile kapatarak dolduruyor.

Beni iyi dinle. İki tane çocuğun var. Yakında üçüncüyü çıkaracaksın. Buraya İran’dan gelmişsin savaştan ve başka ne halttan kaçtıysan. Yeni bir dil öğrenmişsin, eğitim almışsın ve geçinebiliyorsun. İşe yaramazın tekiyle evlisin. Lanet arabayı da öğrenebilirsin. Şimdi tekrar çalıştır ve sür.

Filmin bir bölümünden itibaren hikayenin başında Ove’nin nefret ettiği kedi de ona eşlik etmeye başlıyor. Önce sitesinde, daha sonra bahçesinde ve biraz ilerleyen zamanlarda evinde istemiyorken, bir süre sonra birlikte uyumaya, uyurken bu kediyi sevmeye başlıyor Ove. Aslında filmi farklı bir şekilde okumamız gerekirse, Ove’nin hayata karşı duyduğu istek ve sevgi, kedi ile kurduğu bağ ile eşdeğer bir şekilde devam ediyor film boyunca. Kedi yaralandığında ve dışarıda üşürken kediyi ısıtmak için sıcak bir beden ile ısıtılan kedi, filmin sonunda ölmüş olan Ove’nin soğuk bedenini ısıtmak için üstünde olduğunu görüyoruz. Bu metafor ve detay bile takdir edilesi. Aynı şekilde filmin başında hiç iyi anlaşamadığını düşündüğümüz, vücudunun hiç bir işlevinin kalmadığını gördüğümüz Rune karakterine intihar edeceğini söylediği zaman, Rune’un resmen yapma dercesine Ove’nin elindeki hortumu tutması ve gitmesine izin vermemesi, filmin ilerleyen sahnelerinde bu hareketin aslında aralarındaki çok güçlü bir arkadaşlıktan dolayı olduğunu görmemiz yine hikaye anlatımına mükemmel bir örnek olmuş.

Film sadece duygusal bir film değil, yer yer kahkaha atmanıza sebep olacak ve sosyal mesajını esirgemeyen sahnelere de sahip. Filmin küçük bir bölümde yer alan eşcinsellik konusu içerisinde çok güzel mesajlar barındırıyor. Batılı eşcinsel bir kişiye açıkça “Gay misin?” sorusunu soran batılı bir karaktere karşılık, diğer batılı bir karakterimiz rahatsızlık duymadan evet diyor. Fakat bu diyalogun ortasında İran’dan gelmiş Parvaneh, eşcinselliği desteklemesine ve karşısındakine destek olmasına rağmen “Böyle bir soruyu nasıl sorabilirsin?” gibi bir çıkış yapıyor. Bu da aslında topraklarımızda hala bu konuyu ne kadar desteklersek destekleyelim, bu konuların batı toplumu gibi tam olarak aşamadığımızı, hala tam olarak normalleştiremediğimizi bize hatırlatıyor.

Filmin her sahnesini ve her detayını teker teker yazmak isterdim fakat film o kadar güzel bir hikayeye ve kurguya sahip ki, burada bu detayları ne kadar yazarsam yazayım izlerken alınan o duyguların yerini tutamayacağından eminim. Çünkü film bu detayların komple birleşmesiyle ortaya çıkan bir başyapıt olmuş adeta. Özellikle filmin ortasından sonuna kadar gözyaşlarınızı tutamayacağınız sahneler ile dolu ve ne kadar bu sahnelerin klişe olduğunu bilseniz de yine de sizi çok ama çok derinden etkiliyor.

Filmi övmediğim tek bir nokta kalmadı fakat ben bu filmi hayatımın listesi yapacak olsam üst sıralara yazacak kadar çok fazla sevdim. Hikayesiyle, kurgusuyla, oyunculuklarıyla, karakter gelişimiyle ve en önemlisi diyaloglarıyla asla hafızamdan çıkmayacak filmlerden birisi oldu. Kesinlikle ama kesinlikle bu filmi izlemelisiniz, bu filmden öğreneceğimiz çok fazla hayat dersi olduğunu düşünüyorum.