Joachim Trier‘in yönettiği, son zamanlarda izlediğim en başarılı art house filmlerden diyebileceğim, 2021 yapımı bir karakter gelişim filmi. Karakter gelişim filmi diyorum çünkü bir karakter yaklaşık 14 bölümde en özet ve en net haliyle ancak bu kadar güzel özetlenirdi heralde. Oyunculuklarıyla, konusuyla ve araya sıkıştırılmış etkili diyaloglarıyla bu film tekrar izlenebilecek kaliteli filmler listemde yerini aldı benim için. Okumaya devam et
Uzun zamandır İskandinav sinemasından bir şeyler izleme fırsatım olmuyordu. En Man Som Heter Ove, Mubi’de karşıma çıkınca izlemek istedim. Tüm yazıyı okumadan önce bu filmi tek bir cümle ile özetlemem gerekirse, Çok yaşa İskandinav Sineması. Fredrik Backman‘ın romanından uyarlanan ve beyaz perdeye Hannes Holm sayesinde aktarılan bu film uzun zamandır yaşamadığım değişik duyguları bana tekrar hatırlattı. Aslında film 2015 yılında çekilmiş ve ben bu filmi izlemekte çok geç kalmışım fakat son senelerin vasat filmlerinden sonra bu filmi iyi ki zamanında değil de şimdi izlemişim dedirtti. Okumaya devam et
31 Ağustos sabahı Türkiye için en hüzünlü sabahlarından birisiydi. Türk Tiyatrosu’nun da ötesinde, Türk toplumunun en acı kayıplarından birisi Ferhan Şensoy. Sanata olan bakış açısı, bize kazandırdığı kitapları, oyunları ve vizyonuyla her zaman hayatımıza bir köşesinden dahil oldu. O’nun bu diyardan göçüp gitmesi, kendi deyişi ile bundan sonra artık neşeli meyhane‘de oturacak olması bizim hayatımızdan çıkacağı anlamına gelmiyor. Gittiğimiz her tiyatroda, okuduğumuz her kitapta, hayatlarımızdaki kötülüğe karşı direnişlerimizde her zaman bizimle olacak Ferhan Abi.
Yönetmenliğini Ruben Östlund‘un üstlendiği 2014 filmi olan Force Majeure‘u Başka Sinema’nın ön gösterimi sayesinde izleyebildim. Filmin başlığı, hikayesini özetliyor. Alplere tatile giden bir aile’nin fotoğrafları çekilerek başlanıyor filme. Filmin ismi hikayenin bu kısmıyla bağlantılı olduğu kadar, aslında hikayesini dinleyeceğimiz babanın da hayatıyla bir o kadar bağlantılı. kendisini tanıyamayan, kendisiyle hesaplaşamayan, sahip olmak istemediği duygularını yenemeyen, kısacası hayata karşı yabancı olan ve yavaş yavaş hayatı tanıyan, kendi bedeninde kendisini bir turist gibi hisseden bir babanın hikayesi.
Uzun zaman önce çıkmış olmasına rağmen anca izleyebildim. Bunun sebebi aslında Justice League’in gerçekten ama gerçekten kötü bir film olmasıydı. O kadar havaya girdikten sonra DC’nin üst üste yaptığı tüm kötü filmler azcık da olsa beni DC sinemasından uzaklaştırmaya başlamıştı ki, geç de olsa Zack Snyder’s Justice League ile tanışabildim. Tüm düşüncelerime geçmeden önce kısa bir özet geçmem gerekirse, Nolan‘ın Batman serisi nasıl ki çizgi roman filmlerine bir çağ atlatmışsa, bu filmdeki çizgi roman filmi vizyonu da gelecekteki tüm filmler için Nolan kadar olmasa da yarım çağ ileriye taşır diyebilirim.